AH KASAP ALİ EMMİ SEN NE YAPTIN
Üçkapılı Yaylasının Karahacılı Yörük Obasının 1928 doğumlu, en yaşlı kocası Ali Doğanay 01.03.2025 tarihinde, 97 yaşında vefat etmiştir, Allah rahmet eylesin.
Ali Doğanay, Avlıyalar sülalesinden Sadık Hoca’nın en büyük oğludur. Üçkapılı Köyü ve daha sonra Dokuzlar Mezrasında (Özyurt Köyü) henüz yerleşik düzene geçilmeden öncesi Üçkapılı Yaylası konar-göçer çadır hayatı döneminin tarihine tanıklık eden önemli bir şahsiyetiydi. Bu kişiliği ile dönemin tarih, kültür ve sosyal yaşamına ışık tutan “Üçkapılı Yaylasında Karahacılı Yörükleri” (Cilt I-II, Prof. Dr. Mehmet Doğanay) kitabının yazılmasına da ilham kaynağı olmuştur.
Doğal olarak eski yörük kültüründe insanların, sülalenin veya oymağın geleneksel olarak bir lakabı vardır. Bu lakaplar kişinin özelliği, karakteri, yaşanan ciddi veya komik bir olaydan kaynaklanabilir ve kuşaklar boyunca da devam eder. Artık kişiler veya oymaklar bu lakap ile anılmaya başlar. Ayrıca verilen lakaplar, kişileri ayırt etmekte veya tanımakta büyük kolaylık sağladığı da bir gerçektir. Bu anlamda Ali Doğanay da çevresinde, özellikle yaşlı kuşak arasında “Kasap” veya “Kasap Ali” olarak bilinir ve yörenin Kasap emmisidir. Kasaplık, gerçek mesleği olmayıp gençliğinde hem kendi ihtiyacı hem de başka bir kişinin beklentisini karşılamak isteği ve onun teşvik etmesi ile bir koyunu kesip satma girişimi sonucudur. Ancak, teşebbüs edilen bu iş fiyasko ile sonuçlanmıştır. Yaşanan bu olay nedeniyle çevresinde “Kasap” lakabı ile anılmaya başlanmıştır. Aşağıda kendisine atfen yazılan şiirde de bu lakap işlenmiştir.
Niğde’de yörükler arasında Avlıyalar lakaplı Sadık Evliyaoğlu’nun çocuklarından Kasap olarak bilinen Ali Doğanay; çocuklarının yardımıyla yaşadığı evinde aniden rahatsızlanır ve hastaneye kaldırılır. Önce yoğun bakımda sonra ise serviste bir süre tedavi gördükten sonra taburcu edilir ve evine gönderilir. Doktorlar söylemese de aslında yorgun bedenine yapılacak çok fazla tıbbi çare kalmamıştır. Kalan ömrünü evinde geçirsin diye taburcu edilip evine gönderilir. Çocukları sırayla bakarlar. Artık belli etmese de kendisi de yolun sonuna geldiğinin bilincindedir. Zaman zaman çocukları bakımını yaparken “adeta ben bu hallere düşecek adam mıydım” dercesine hayıflanarak elini, kolunu sallar. Çocukları da üzülmesin diye “Üzülme baba, biz küçükken sen bize bakıyordun, şimdi sıra bizde, biz sana bakıyoruz, sen merak etme” derler. Derler ama ulu çınar yine de düştüğü bu durumu kabul etmek istemez, hayıflanır. Onca çileli ve meşakkatli yaşamına rağmen doğru dürüst hastane izi, doktor yüzü görmeden bir asra merdiven dayayan Kasap Ali emmi, mart ayının ve orucun ilk gününde yorgun bedeni artık pes eder ve ahirete irtihal eder. Artık o, eşi Zeynep’ine de kavuşmuştur. Allah mekanını Cennet eylesin.
Herkes sana bakıp senden ilham alıyordu,
Bazan İşinde gücünde, bazan da eğlenip gülüyordu,
Daha kasap yaşıyor diyenler, kendini salıyordu,
Sen gittin ya, bizi bir ataş aldı Kasap emmi.
Birdenbire yıkılınca, bize şaka yapıyorsun sandık,
Senin bir asrı devireceğine hepimiz inandık,
İyileşir, ayağa kalkar diye hep seni andık,
Sen ne yaptın, yıktın bizi Kasap emmi.
Sen kapıyı açtın, bunun arkası gelecek,
Yaşlısı, genci, hastası, sağlamı sıraya girecek,
Bilmem ki bunun önü, sonu nerede duracak,
Senden sonra hesaplar iyice karıştı Kasap emmi.
Artık bundan sonra bizim oba dikiş tutmaz,
Bağımızda güller çiçekler açıp bülbüller ötmez,
Geldi bir kere, bu musibet bizden öte gitmez,
Senden sonra gelenleri iyi karşıla emi kasap emmi.
Anlatım: Hasan Doğanay
Şiir: Sebahattin Koyuncu
12.03.2025
KASAP ALİ EMMİ
Yörükler arasında Avlıyalar olarak bilinen Sadık Evliyaoğlu’nun oğullarından en büyüğü olan Ali Doğanay, onca çileli ve meşakkatli yaşamına rağmen doğru dürüst hastane izi, doktor yüzü görmeden bir asıra merdiven dayar. Daha önce hayat arkadaşı Zeynepçeyi de kaybedince koca evde ilerlemiş yaşına rağmen tek başına düşe kalka hayatını idame ettirir. Öyle ki asansörü olmayan evden tek başına dik merdivenleri inip çıkar, namaz kılmak için camiye ve zaman zaman kahveye sohbete bile gider. Daha önce mazeretleri nedeniyle yeterince baba evini gönlünce ziyaret edemeyen oğlu Mühendis Hasan Bey, hayat arkadaşını kaybettikten sonra memleketini daha sık ziyaret etmeye başlar. Babasının da halini hatırını sorar, ihtiyaçlarını karşılar ve Ankara’ya geri döner. Kasap Ali emmi de bu ilgiden memnundur. Sanki içine doğmuşçasına son günlerde oğlu Hasan’ı sık sık arayarak ne zaman geleceksin, hani gelmedin demeye başlar. Bunun üzerine Mühendis Hasan Bey tekrar arabasına biner ve babasının bu davetine icabet eder. Aynı gün Sivas da yaşayan Osman da Sivas’tan babasının yanına gidecektir. Hasan abisiyle kavilleşerek aynı günün sabahı biri Ankara’dan diğeri Sivas’tan yola çıkar. Osman, Hasan’dan eve önce girer. Ali babayı mutfakta bir şeyler yerken görür. Ali emmi yeme işlemi bitinceye kadar gelen kişiyle ilgilenmez. Yemekten sonra yerine geçer ve hoş geldin der. Gözünde gözlükte yoktur. Osman, Ali Emmiyi kontrol etmek ister. Nasıl olsa benim geleceğimi de bilmiyor diye düşünür. Ali eminin sorularına ne ile geldin, nasıl geldin sorularına cevap verirken “arabayla Ankara’dan geldim, ben Hasan’ım tanıyamadın mı” der. Çok geçmeden yılların kurdu Kasap Ali bunu yutmaz, gülümsemeye başlar. Osman’da anlar ki Hasan’ın yerine geçemeyecek. Kasap Ali emmi bir asıra dayanan yaşına rağmen net göremese de halâ Hasan’ı da, Osman’ı da sesinden tanımaktadır. Hasan ve Osman birkaç gün baba evinde kalıp babalarının hayır dualarını aldıktan sonra geri evlerine dönerler. Ancak Hasan ve Osman’ın evden ayrılmasından bir gün sonra Ali amca hastalanır. Kötü haber oğlu Hasan’a da bildirilir. Hasan da hemen hazırlanıp tekrar babasının yanına gider. Kasap Ali emmi hastadır ve Hastaneye yoğun bakıma kaldırılır.
Ben de aşağıdaki şiiri bu yaşanmışlığın üzerine kaleme aldım.
Dokuzlar, Üçkapılı, Latifin çayırı bir de Adil Pınarı,
Çarığının değmediği yer var mı, yörüklerin ulu çınarı,
Zemheride yaylaya tipileyerek yağan adam boyu kar’ı
Dam göçer diye günlerce sen kürümedin mi Ali emmi,
Çukurova’da yurdumuz İncirli, Karatepe, Karayılan, bir de Kurtpınarı,
Kışlak olarak kaldığı yerler genellikle denizlerin kenarı,
Hayvanlara vermek için arpayı, kırmayı, yemi, zavarı,
Çuval çuval sırtında sen taşımadın mı Kasap emmi.
Yıllara meydan okudun, karda, çamurda, boran da yıkılmadın,
Nice cefalar, çileler çektin de hiç eğilip bükülmedin,
Azrail seni unutmuş diyenlere güldün, hiç takılmadın,
Birdenbire nazara mı geldin yoksa, Kasap Ali emmi.
Hani gel demiştin ya, bak Hasan geldi, kapıda,
Söyle sen doktorlara, kessinler verdikleri ilacı da hapı’da,
Uşakların şölen yapacak hem dokuzlarda hem de üçkapılı da,
Hele bir yekin de kalk ayağa Ali emmi.
Uzaktan, yakından seven herkes sana dualar ediyor,
Evin bomboş kaldı, kapına gelenler dönüp gidiyor,
Herkes seni soruyor bak, ne zaman gelecek diyor,
Gözlerimiz yolda kaldı, bizi çok bekletme Ali emmi.
Yazan: Sebahattin Koyuncu
05.01.2025
BİR ÇIKIŞ YOLU BULAMIYORUM
Ruhumda derin bir sızı, kalmışım ben darda
Bulamadım bir çare amansız bu zalım derde
Çıra gibi yanıyorum, yaralı yüreğim ateşte, harda
Bu ataşı, yangını söndürecek kovayı, suyu bulamıyorum
Günler haftaları, haftalar ayları, aylar yılları kovalıyor
Zalım dert her daim benden bir şeyler alıyor
Mesaj açık anlayana, sanki vakit artık doluyor
Gücüm tükendi, zamanı durduracak bir çareyi bulamıyorum
Bilmeyen sorup geçiyor, dertli halimden ne anlasın
Derdi çeken bilir, dert çekenler beni dinlesin
Söyle felek ben acı çekerken sen kimlerlesin
Yalvardım, yakardım mevlaya, bir çıkış yolu bulamıyorum
Feryadım sessizdir, kimse ne duyar ne de işitir
Bu felek bana daha ne yükler taşıtır
Bu zehmeri ayazı beni daha çok üşütür
Güneşimi kaybettim, yolumu aydınlatacak ışığı bulamıyorum
Yazan: Sebahattin Koyuncu
04.10.2024
SEYİR EDEMEDİK BİZ BU DÜĞÜNÜ
Zekeriya Koyuncu oğlunu evlendirecektir, 25 Ağustos 2024 tarihinde düğünü, 24 Ağustos akşamı ise kız evinde kınası vardır, davetiyesini gönderir ve gerekli organizasyonunu yapar. Eniştesi Ramazan Koyuncu’nun evinin kız evine çok yakın olması nedeniyle akraba çevresi kına için burada toplanmaya başlamıştır. Ayrıca kız evine kına için buradan hareket edileceği de söylenmiştir. Diğer taraftan bu düğünde yörük çevresinin en yaşlılarından iki kişi vardır. Biri eskilerin Kasap veya Gasap (lakap) olarak andıkları yaşı yüze merdiven dayamış Sadık Hoca oğlu Ali Doğanay ve diğeri ise yaşı doksana gelmiş Bayram oğlu Ramazan Koyuncu ’dur. Her iki yaşlı da gün görmüş, nice yörük düğünlerinde bulunmuş, örf, adet ve usulleri de bilen kişilerdir. Bu düğünün de davul zurnalı olacağı bilgisi vardır.
Eski yörük düğünleri genel olarak davul zurna ile yapılır. Gelen misafirler düğün yerine yaklaşınca düğün sahibi, düğün alayını alarak, bayraktarın öncülüğünde yürüyüşe geçer ve gelenler davulla zurnayla karşılanır. Bu karşılama esnasında bazen mizansenler sergilenir. Düğün evine gelince hoş geldin faslından sonra misafirlere yer gösterilip oturtulur. Hemen bu karşılamanın ardından davul-zurna ekibi gelen misafirlere marifetlerini göstererek bahşişlerini (şaba) almaya çalışır. Bu esnada bazen bahşiş vermede naz yapılır, zora sokulur ve davul-zurna ekibi de bahşişlerini alabilmek için tüm hünerlerini sergilemeye çalışırlar. Hem ilk karşılamada hem de şaba alma esnasında doğaçlama ortaya çıkan sahnelerin, yarenliklerin ve mizansenlerin seyrine doyum olmaz. Bu tür yarenlik ve güzellikler eski yörük düğünlerinin özellikleri arasındadır. Düğün deyince eskilerin özellikle bu iki yaşlının damağında da bu tür beklenti ister istemez depreşir en azından böyle bir atmosferi kısmen de olsa görmek, yaşamak isterler.
Ali Doğanay da oğulları ve bir kızıyla kına için düğün yerine gelir. Ancak herhangi bir karşılama olmadığı gibi davul zurna ekibi de henüz ortada yoktur. Kınaya gelen misafirler, gelenlerin çoğunluğu da akrabalığın verdiği rahatlık içinde, Ramazan Koyuncu’nun evinin bahçesinden içeri girerler ve gölge altında hazırlanmış sandalyelere otururlar. Gelen kişiler hem kendi aralarında sohbet hem de Ramazan Koyuncu’nun zaman zaman okuduğu şiir ve türkülerini dinliyorlar hatta Rukiye abla da bu ortama bir türküyle destek verenler arasındadır. Bu manzaraya dışardan bakıldığında sanki Ramazan Koyuncu düğün sahibi gibi bir görüntü de oluşturuyordu. Muhakkak düğün sahibinin de kendine göre birtakım meşguliyetleri varmıştır ancak toplantı yerindeki hava böyleydi. Bu atmosfer içinde beklenirken davul-zurna çalgı ekibi geldi dendi ve iki yaşlı hariç herkes hareketlendi, evin bahçe duvarı kapısından dışarı yola çıkmaya başladılar. Damat ve sağdıç için bir çift at hazırlanmış, elde meşale, kız evine gidiş yönünde ve ön tarafta hazırlanıyor. Davul-zurna ekibi gelmiş ve düğün sahibinin talimatını bekliyor. Hazırlık ve bir süre beklendikten sonra düğün sahibinin “haydin gidelim” komutuyla önde meşaleli atlı çifti hareket etti, davul zurna da bir yol havası ile hafiften eşlik ederek düğün alayı kız evine doğru yürümeye başladı. Kız evi yakın ve kısa bir yürüyüş mesafesinde.
Hikâyenin asıl kahramanları ve şiirin yazılmasına neden olan iki yaşlının dışarda olup bitenlerden haberi olmadığı gibi kız evine nasıl gidileceğine dair bilgileri de yoktur. Yaşlılığa bağlı olarak kulaklar ağır işitiyor ve de bahçe duvarından dışarıya çıkıp ne olup bitiyor diye bakmaya dizlerinde derman da yoktur. Yaşlıların beklentisi ve gönlünden geçen ise bu mutluluğa ortak olmak istekleriydi. Düğün alayı hazır olunca, henüz hareket etmeden zamanın elverdiği ölçüde yaşlıların hayır duası alınarak başlangıç yapılabilirdi. Zamanın elverdiği ölçüde kısa bir davul-zurna dinletisinden sonra düğün alayının yürütülmesi daha münasip düşebilirdi. Bu vesile ile yaşlıların da buradaki atlı- meşaleli organizasyonunu görmeleri, hayır duaları ile birlikte gönüllerinin alınması sağlanarak beklentileri de karşılanmış olurdu. Onlar da bu sevince ortak ve hareketin bir parçası olmak istiyorlar hem de herkesten daha çok heyecan duyuyorlardı. Maalesef yaşlılar bu atlı-meşaleli ve davul-zurna eşliğinde kınaya giden düğün alayını görmekten mahrum olarak ve kendi başlarına Ramazan Dayı’nın evinde kaldılar. Kına faaliyeti sonunda babam Ali Doğanay’ı alıp eve götürdük ama sürekli sordu bizlere ne oldu, bizim davulcu gelmedi mi, dışarda teneke gibi tan tan bir ses duydum ama bunlar bizim davul-zurna ekibi değildi herhalde, oynayanlara ve davulcuya da bahşiş de nasip olmadı diyerek mutsuz bir şekilde akşam evin yolunu tuttuk. Yaşlıların beklentisinin karşılanmadığı ve mutsuz olduklarından davulcu Metin de farkındadır, arka planda Dr. Mehmet ile de irtibat halindedir ve sorar, yaşlıların gönlünü yaptın mı der. Metin olmadı diye cevap verir, nihayetinde telafi planı yapılmaktadır. Ertesi gün düğün sabahı babam Ali Doğanay’a seni tekrar davet ediyorlar, cevap gitmem oldu. Bir kızı ve üç oğlu Ali babayı ikna etmeye çalıştık. Senin davulcu Metin gelmiş özellikle seni bekliyor diyerek ikna edip, düğün sabahı yine düğün alayının toplanma yeri olan Ramazan Koyuncu’nun evinin bahçesine getirdik. Diğer taraftan Ramazan Koyuncu da olup bitenlerden mutsuzdur ve şiirine yansıtmıştır. Düğün sabahı durum büyük ölçüde telafi edildi, davul-zurna eşliğinde “Ay Gelin” türküsüyle neşelerine neşe kattılar, onlar da gençliklerine döndüler, mutlu oldular. Ancak kına gecesi akşamı yaşanan bu durum Ramazan Koyuncu’nun şirine dökülür, tarihe notunu düşer ve yapılan düğünden geriye farklı bir anı olarak kalır.
Seğmen yola koyuldu
Zekinin keyfi şaha çıktı
Atlar ciridini attı
Seyir edemedik biz düğünü
Bende sordum noldu Gasap
Tutmadı hiç bizim hesap
Bize olmuş her şey yasak
Biz bakamadık bu düğüne
Dedim ne yapak Gasap
Dedi gel biz buradan uzak gidek
Dedi atlar bizi ezecek
Seyir edemedik biz bu düğünü
Damat duydum ata bindi
Meşalesi üstünden yandı
İki moruk birbirine kahır etti
Bakamadılar bu düğüne
Garip Ramazan kendi derdine yanar
Bu mecnun da Leylasını arar
Zeki beyden akıl bekler
Seyir edemedik biz düğünü.
Anlatım: Hasan Doğanay
Şiir: Ramazan Koyuncu
25.08.2024
BAYRAMINIZ MÜBAREK OLSUN
Bayramdan bayrama açılır yaram
Bayramda nolaki sılama varam
Uzat ellerini elinden öpem
Baba bayramınız mübarek olsun
Mevsim döndü oruç bahara erdi
Bu sene bayram hep karalı geldi
Anam olsaydı guzularım derdi
Ana bayramınız mübarek olsun
Ben de geldim anam ziyade yaşa
Hayatta yazılanlar gelirmiş başa
Selamlar gönderdim bacı gardaşa
Gardaş bayramınız mübarek olsun
Dert gezdirir söyletir acep neylersin
Kime dert döksem diye dertlenirsin
Şikâyet etme gönül Mevla kerimsin
Dostlar bayramınız mübarek olsun
Mart ayı bahar geldi gün döndü
Eşim bugün son lokmayı böldü
Gün batmadan güneşim söndü
Dostlar bayramınız mübarek olsun
Hastanelere gide gele yol eyledim
Derman diledim ahu zar eyledim
Eşimi kaybettim kefene beledim
Dostlar bayramınız mübarek olsun
Selamlar gönderdim eşe dosta
Karalar bağladım gönül yasta
Kara toprak bekler ana yurtta
Dostlar bayramınız mübarek olsun
Yazan: Hasan Doğanay
3.5.2024
SEBAHATTİN’DEN RAMAZAN EMMİYE CEVAP
Büyükler Ata’dır emmi, bizim için birer baş tacı,
Okuduğum her satırında içime düştü bir acı,
Her ne kadar kendin yapsan da koca karı ilacı,
Sen yine de selamı kesme emmi bizim Doktordan.
Maksadım Doktor Mehmet’i elinden almak değildi,
Bilmeden haddimi aştım, sözümdeki manalar dağıldı,
Şiirini okuyunca çok üzüldüm, boynum daha da eğildi,
Büyükler affeder, sen benim kusurlarımı affet emmi.
Amacım genç doktorlara bir mesaj vermekti,
Onları da Doktor Mehmet’in yerinde görmekti,
Doktor Mehmet’i de emekli edip gönlünü almaktı,
Onu da elime yüzüme bulaştırdım, sen hoş gör emmi.
Ben senin yanında değil kalfa, çırak bile olamam,
Benim ne haddime, elinden kâğıdı kalemi alamam,
Dünyayı dolaşsam da senin gibi bir usta bulamam,
Senin gibi bir ustaya kelam etmeye dilim varmaz emmi.
Yazan: Sebahattin KOYUNCU
17.04.2024
RAMAZAN KOYUNCUDAN “DOKTOR MEHMET NE YAPSIN” ŞİİRİNE CEVAP
Yeğen Sebahattin 2024’ün 3’üncü ayının 21’inde Doktor Mehmet’e sahip çıkarcasına bir şiir yazmış. Baktım “yeter artık Doktor Mehmet’i bundan sonra kimse rahatsız etmesin” anlamı çıkmaktadır. Ben de cevap olarak kendimi şöyle anlatmaya çalıştım:
Vücuduma ince bir sızı girince,
El edip de Doktor Bey’e derdimi sorunca,
Yeğen Sebahattin de Doktora sahip çıkınca,
Başka bir doktorda bulamam ben gayrı.
Çıktım da seyir ettim karşı yamacı,
Tarlalarda bitmiş gördüm ebe gömeci,
Ben kendime hemen yaptım ilacı,
Doktora da minnet etmem ben gayrı.
Ebe gömeciyle ısırganı karıştırıp birbirine katarım,
Arpa unuyla karıştırıp yakı yaparım,
Üstüne de katranla üzerliği dökerim,
Doktora da minnet etmem ben gayrı.
Garip Ramazan’ım her dertleri biliyor,
Reçetesini kendi kendine yazıyor,
Kabristandan bana selam gelip duruyor,
Orada Doktora minnet etmem ben gayrı.
Kulaklar duymaz oldu, almıyor sesi,
Gençler hep geriye doğru atıyor bizi,
Arada arayıp sorardık Doktor Mehmet’imizi,
Bundan böyle selam salamam ben gayri.
Yazan: Ramazan Koyuncu
17.04.2024
DOKTOR MEHMET NE YAPSIN
Bizim yörük obasında dertli çok mu çok,
Bu dertlilere derman olacak doktorumuz tek,
Gün geçtikçe hastalar da çoğalıyor bak,
Hangi birine yetişsin bizim Doktor Mehmet.
Uzaktaki, yakındaki hastalar hep onu arıyor,
Derdime derman var mı diye hep ona soruyor,
Bu kadar çok dertli bizim doktoru da yoruyor,
Başını kaşıyacak zaman bulamıyor Doktor Mehmet.
Kimine uzaktan, kimine yakından dokunuyor,
Hastaları incitmemek için de sürekli sakınıyor,
Kime dokunsa acıdan, ızdıraptan yakınıyor,
Dermansız hastalara ne yapsın Doktor Mehmet.
Bazen gündüz, bazen de gece telefonu çalıyor,
Kimin aradığını artık telefonun çalışından biliyor,
İnşallah yine acı haber değildir diye dilek diliyor,
Hep acı haber duymaktan yoruldu Doktor Mehmet.
Mevla’m tüm hastalara şafi adıyla şifasını versin,
Dinmeyen acılar ve akan göz yaşları artık dursun,
Arayanlar biraz da Doktor Mehmet’e hâl hatır sorsun,
Hep üzülmesin, biraz da gülsün artık Doktor Mehmet.
Doktor Mehmet de olmasa bizim hastalar ne olacak,
Onun da artık yaş kemale geldi, yerini kim alacak,
Kimse bu dünyada baki değil, her fani bir gün ölecek,
Duamız herkese, Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.
Yazan: Sebahattin KOYUNCU
21.03.2024
ÇETİN BİR İMTİHAN
Sabahın köründe gidip akşamın ferinde geldi,
Tembelliği bir sefalet, çalışmayı ibadet bildi,
Kimseye muhtaç olmadı, eve hep eli dolu geldi,
Sürekli karınca gibi çalıştı mühendis Hasan Bey.
Yılmadı, yorulmadı, yaş haddine kadar çalıştı,
Emekli oldu ama emekliliğine de zor alıştı,
Emekli olunca evdeki hesaplar da iyice karıştı,
Koca eve sığamadı, fazla geldi mühendis Hasan Bey.
Daha emekliliğinin tadını bile çıkaramadan,
Çetin bir imtihan daha verdi yüce yaradan,
Hep gitmek istemişti ata yurduna, Ankara’dan,
Felek bırakmadı, bağlandı kaldı mühendis Hasan Bey.
Vaktinin çoğu hastane odasında geçiyor,
Acı çekiyor ama acıları şerbet gibi içiyor,
İçi kan ağlasa da etrafına gülücükler saçıyor,
Mutluluk nedir, unutmuş mühendis Hasan Bey.
Bilkent Şehir Hastanesini kendine yurt bellemiş,
Nurten hanım ah çektikçe Hasan Bey söylemiş,
Dinleyenlerin yüreği dağlanmış, duyanlar ağlamış,
Sessizce feryadı figan ediyor Mühendis Hasan Bey.
Her gün gide gele koca hastaneyi yol eylemiş,
Bir köşedeki eski koltuğu kendine ev eylemiş,
Her gün sabırla, metanetle bu haline şükreylemiş,
Mevla’ya halini arz eylemiş mühendis Hasan Bey.
Şöyle bir baktım, vaziyeti ahvali acaba ne diyor,
Çoğu zaman hayatından zari, ahı hastaneyi inletiyor,
Haline şükret Sebahattin, durum her şeyi anlatıyor,
Benden de beter olmuş, çökmüş Mühendis Hasan Bey.
Söylenen tüm kem sözlere göğüs germiş,
Allah ona sanki peygamber sabrı vermiş,
Yıllarca acıları çeke çeke Zahid gibi ermiş,
Çoktan Cenneti hak etmiş Mühendis Hasan Bey.
Yazan: Sebahattin KOYUNCU
15.03.2024
BİR GÜN AZRAİL ALIR GÖTÜRÜR
Karahacılı yörük obasından Fadimecenin oğlu İsmail Koyuncu 1938 doğumlu ve hâlâ hayatta olup sesiyle, sözüyle, şiirleriyle ve nasihatlarıyla önemli bir şahsiyettir. Özellikle sesi ve nefesi dinleyenleri mest ettiği gibi ana kucağında ağlayan çocukları bile susturur niteliktedir.
Bir gün otururken eski çocukluk ve gençlik günlerini, göçebe dönemlerini, göç yurtlarını, yayla ve kışlak yerlerini hatırlar. Tüm yaşamı aklından bir film şeridi gibi geçer. Derinden bir ah çeker, “kimler geçti, kimler konup göçtü” diye düşünürken hâlâ hayatta olan, yaşını başını almış, en küçüğü bile doksana merdiven dayamış, Sadık hocanın oğullarından üç kardeş olan (Kasap) Ali, (Koca) Hüseyin ve (Kara) Bahri aklına gelir. Yarenlik/şaka olsun diye aşağıdaki şiiri 20 Nisan 2021 tarihinde yazar. Şiir, görünürde bir yarenlik yapmak maksadıyla yazılmış olsa da derin anlamlar içermektedir.
Şiirde de anlatıldığı gibi zamanını bekleyen Azrail bir gün gelir ve üç kardeş arasından 14 Ağustos 2023 tarihinde seçimini yapar ve Hüseyin hakkın rahmetine yürür.
Daha sonra sıla-i rahim/memleket ziyareti için İsmail Koyuncu Niğde’ye gider, kardeşlerin en büyüğü olan ve 95 yaşını ikmal etmiş/devirmiş olan (Kasap) Ali’yi 11 Kasım 2023’te evinde ziyaret eder. Bu vesileyle daha önce yazmış olduğu aşağıdaki şiirini, o dokunaklı ve güzel sesiyle hem okur hem de söyler:
Evine vardım da serili halı,
Dikilmiş selviler de uzanmış dalı,
Doksanı geçmiş, asır yolunda o Kasap Ali,
Herhalde Azrail size torpil geçiyor.
Her şeyleri unutursun, yorulunca beyin,
Görünce yaşlıları, Maşallah deyin,
Doksana dayanmış, o koca Hüseyin,
Herhalde Azrail size torpil geçiyor.
Geçti gitti gönlümün kışı baharı,
Ötüyor bülbülüm, hep zarı zarı,
Doksanın yolunu tutmuş o kara Bahri,
Herhalde Azrail size torpil geçiyor.
Takmış sürüsüne de çanları taka,
Kalbimiz gönlümüz bağlıdır Hakka,
Kızmayın abiler, sözümüz şakadır şaka,
Gelir bir gün Azrail, alır götürür.
Yolcular gidecek, yükünü yükler,
Derdimin üstüne dertleri ekler,
Bırakmaz Azrail, zamanı bekler,
Gelir bir gün ya gece, alır götürür.
Anlatım: Hasan Doğanay -
Sebahattin Koyuncu
Şiir: İsmail Koyuncu
05.01.2024
ECEL GELDİ Mİ SORMUYOR YAŞINI
Günlerden bir gün yine içim biraz ferahladı, biraz gamlandı, Dr. Mehmet'i hatırlayarak göz önüne getirip kulağını şöyle çınlattım: "Doktorum hem söyledim, hem dinledim. Bir de sana dinletmek için göndersem herhalde dayı bana bir hediye göndermiş dersin inşaallah".
Ecel geldi mi sormuyor yaşını
Ya kendini alıyor ya da eşini
Her türlü hekime vurdum başımı
Çaresini bulamadım doktorum
Ölüm bile arada ziyaret ediyor
Günlerimi birer birer sayıyor
Eceli gelen burda hızlı gidiyor
Benim sıra hiç gelmedi doktorum
Garip Ramazan'ımın yürek yanıyor
Bazı dostlar beni mecnun sanıyor
Bir kor düştü aha şuram yanıyor
Çaresini bulamadım doktorum
Yazan: Ramazan Koyuncu
02.01.2024
YENİ YILIN KUTLU OLSUN
Benim yaş seksen yedi oldu, bitmedi işi
Bu kadar yıl geçti kutlama bilmez yaşı
Baktım herkesi almış yıl başı telaşı
Bilmem amma yeni yılın kutlu olsun Doktorum
Dağlarda yaşadı bu garip, hep ömür boyu
Ne tatili oldu ne de bir ayı ile yılı
Yaprak yaprak yırtıldı bu garibin ömrü
Eskiye elveda yenisi kutlu olsun Doktorum
Garip Ramazan bazen bakar geriye
Ömrü olanlar çıkar belki yeni seneye
Geçmişimi hatırlayıp hep dökerim kaleme
Yeni yılın kutlu olsun Doktorum
Yazan: Ramazan Koyuncu
31.12.2023
AKIP GİTTİ ÖMRÜMÜZ
Sayın doktorum, unutulur mu dert ile göçüp gidenler, yanan yürekler, yalın ayak gezenler, hayatı çileyle dolu olanlar, çok dertli yürekler, ah ile vah ile ömrü bitenler, hangi birini saysam sana, dert ağlatır aşk söyletir. Sabah sabah gözüm yaşardı, eskileri hayal edip önüme döktüm, ah deyip de bir de içimi çektim, düşünüp sana dörtlük mısra yazdım. Akıp gitti bu bizim ömrümüz diyerek eskileri de şöyle anlattım:
Demir sandık değil görmedik ahşap sandığı
Bizde ilmek ilmek ala çuval dokundu
Suyumuz tulukla dereden sırtta gelirdi
Bir su misali akıp gitti ömrümüz
Kimi kirmen eğirdi kimi halı dokudu
Analar keçeye sarıp çocuk büyüttü
Kimimiz keçenin içine belenip yattı
Bir yaprak misali savrulup gitti ömrümüz
Kimi koyun güderdi kimi gelirdi kuzudan
Kimisi de hasta olur yatamazdı sızıdan
Doktor yoktu ebeler yakı yapardı gömeçden
Bir çileyle geçip gitti ömrümüz
Doktor ilaç neydi bilmedik
Dağ başında dert çeke çeke ölürdük
Tepeye çıkıp emmi babam öldü diye çığırırdık
Dağlarda ün yapa yapa geçti ömrümüz
İsim sayamadım türlü dertten ölenler
Her hastaya yakı yapardı ebeler
Garip Ramazan da geçmişini sayıklar
Kurumuş bir çınar gibi kor düşer yanar biter ömrümüz
Yazan: Ramazan Koyuncu
13.12.2023
YALNIZLIK
Büyükler çekilmiş köşesine, hep kapı gözler,
Birileri kapıyı çalsa da gülse hüzünlü yüzler,
Muhabbet başlasa da tek tek dökülse sözler,
Nicedir bir arada hoş muhabbet edemez olduk.
Asırlık çınarlar yalnız kalmış, kabuğuna çekilmiş,
Sitemli sözleri kâh defterlere, kâh dillere dökülmüş,
Acı çekiyorlar, sanki dünyaları başına yıkılmış,
Uzaklaştık gittik, birbirimizi sormaz, dinlemez olduk,
Son çınarlar da yıkılmadan onları dinlemek gerek,
Anlattıkça eskileri, ciğerler dağlanıyor, dayanmıyor yürek,
Sanki vakit tamam diyorlar, bizim için burası son durak,
Son durağa gelmeden kadir kıymet bilemez olduk.
Yazan: Sebahattin KOYUNCU
03.12.2023
KİMSE KALMADI
Yerleşik düzene geçmeden önce gerçek göçebe hayatını yaşamış, dönemin canlı tarihsel şahidi konumunda ve aynı zamanda şairsel özelliği olan Ramazan Koyuncu, 1 Aralık 2023 Cuma günü akşamı Hasan Doğanay ve Sebahattin Koyuncu tarafından evinde ziyaret edilir. Hal-hatır ve geçmişe dönük sohbetten sonra Ramazan Dayı telefonunu çıkartır ve ben bu şiiri doktora (Prof. Dr. Mehmet Doğanay) yazdım ama henüz göndermedim der ve okumaya başlar:
Sen buradan gideli hayli yıl oldu
Bir dede vardı senin fala bakardı
Arada bir de latife yapardı
Şimdi yanına varacak kimse kalmadı
Bazlamayı sacın üstünden sıcak alırdık
Peyniri içine sarar çomaç yapardık
Yanında acı soğanı üstüne de ayran içerdik
Şimdi hiçbirinin tadı kalmadı
Bir araya gelir muhabbet ederdik
Arada sırada sıra türküsü söylerdik
Yaren yoldaş birbirimize kaynardık
Birbirinin yanına varacak kimse kalmadı
Garip Ramazan’ım sana ne oldu
Eskileri hatırlayınca gönül şenlendi
Çok bekledim bana sıra gelmedi
Burada durmanın da tadı kalmadı.
Eski güzel günlerin anısına yazılmış olan bu şiirde “bir dede vardı” olarak adı geçen kişi, yörenin hoş sohbet ve mizahi özellikleri ile bilinen bu yörük kocası, Mustafa Koç, namı diğer adıyla “Küçük Mustafa’dır”, bu vesile ile kendisini rahmet ile anıyoruz.
Ramazan Dayı, kendisine yeğenleri tarafından yapılan bir akşam ziyareti ayrılığından sonra efkarlanır, içerisini bir gam-kasavet alır, duygulanır, eski yaşam anıları ve dertleri bir şerit gibi gözünün önünden geçer ve halini şöyle anlatır;
YİNE TAZELENDİ YÜREK YARASI
Gecenin bir yarısında çaldılar kapı zilini
Hasan ile Sebahattin yeğenler sarılıp öptü elimi
Depreştirdiler yüreğimdeki derdi
Beni gamlandırıp gitti yeğenler
İkisi birden sordu benim halimi
Çözmeye çalıştılar düğümlenen dilimi
Hep sordular bütün geçmiş anımı
Dertlerimi tazeleyip gitti yeğenler
Anlatım: Hasan Doğanay -
Sebahattin Koyuncu
Şiirler: Ramazan Koyuncu
2 Aralık 2023
BEKLENMEDİK VEDA
Halk arasında “Gökkız” olarak bilinen Avlıyalar sülalesinden Hüseyin ve Ayşe kızı Rahime Koyuncu, 22 Ekim 2023 tarihinde bu alemden göç ederek hakkın rahmetine kavuşmuştur, Allah rahmet eylesin, ruhuna Fatiha… Bu vefat üzerine Katipler sülalesinden Kâtip Mehmet torunu Haceli Koyuncu kızı Dursun Koyuncu Tatlısoy, amcası Kerim Koyuncu eşi Gökkız Koyuncu anısına aşağıdaki şiiri yazmıştır.
İnsanı, insan yapan ruhtur
Ruhun genci yaşlısı yoktur
Ruh terk etti mi bedeni
İşte o zaman gider her şeyi
Kimler geldi kimler geçti
İsimleri dahi akla gelmedi
Analar babalar ölünce
Kardeşler bile birbirini bilmedi
Nasıl bir zamanki bu
Acılar bile hızlı yaşanır
Zamansız ölüme bile
İnsan çabuk alışır
Beni konuşturan yüreğim
Yüreğime de düşen kederim
Yeni bir kayıptı gelen
Gökkız yengeydi kayıp giden
Son bir kez onunla yürüdük
Sonra onsuz geri döndük
Onu duasız bırakmayın
Özyurt köy mezarlığına uğrayın
Yazan: Dursun Koyuncu Tatlısoy
27.10.2023
Ramazan Koyuncu Kimdir
Ramazan Koyuncu 1937 doğumlu olup Kara Bayram oğlu Kara Mustafa torunudur. Üçkapılı Yaylası Dokuzlar mezrasına ilk yerleşenlerin birinci kuşağındandır. Bu anlamda, yerleşik düzene geçmeden önceki ve sonrası dönemlere ışık tutabilecek tarihsel şahidi durumundadır. Yaşadığı dönemin tarihi, şartları ve dokusuna ait bilgileri şiirlerine yansıtmasını, yazılı ve sözel olarak aktarmasını önemli bir kültür hizmeti olarak değerlendirmek gerekir.
Dokuzlar Mezrasının ilk köy olmasında emeği geçen ve Özyurt köyü olarak adlandırılan Karahacılı Yörük Obasının ilk köy muhtarlığını yapmıştır. Ayrıca söylediği türküler ve yazdığı şiirlerle örnek olmuş, ön almış ve yeni kuşaklarda bunların yansımaları görülmüştür. Bu anlamda yaşayan kültür hazinesinin meyveleri görülmüştür.
Yaşadığı dönemin şartları gereği kendisi okul görmemiş ve okul sıralarında eline defter kalem almamıştır. Ancak, doğal bir halk edebiyatı yönü vardır, sanki Karacaoğlan’ın rahleyi tedrisatından geçmiş gibidir. Bu yönüyle yazdığı şiir ve türkülerinde bu özellikleri görülür. Bu anlamda örnek olarak kendisine Karacaoğlan’dan alıntı bir şiir-türkü okununca, cevaben durumunu bir şiirinde şöyle anlatır;
Ankara’yı İstanbul’u rüyamda gördüm
Defteri elime almadan dürdüm
Hayatı sıhhatti iyice yordum
Siz gençlere cevap veremem gayri
Bu gözler mektebi geriden gördü
Karacaoğlan’ı hocası sandı
Onu da siz gençler elinden aldı
Siz gençlere cevap veremem gayri
Teknolojiye gayri ermiyor aklım
Belli menzile yetişti yaşım
Tayınan yarışmaz bu benim atım
Gücüm dermanım kesildi gayri
Garip Ramazan’ım bir garip kuldur
Hayalleri gayri rafa kaldır
Kusurlarım varsa yaz bana bildir
Siz gençlere cevap veremem gayri
Yine bir gün (15 Temmuz 2023) kendisine “gençlik-kocalık” ile aran nasıl, bunca yıl günler gördün, geriye dönüp baktığında durumu nasıl değerlendiriyorsun mahiyetinde bir soru yöneltilir. “Gençlik-Kocalık” kıyaslaması ile ilgili soruya cevabını, Sadık Hoca oğlu Ali Doğanay’ı da dahil ederek, aşağıda kaleme dökülen şiirinde şöyle dile getirir;
Gençlik-Kocalık
Doktor Bey,
Anlata anlata derdim deftere kaleme sığmadı
Kesildi takadım derman kalmadı
Senden başka da hatırımı soran olmadı
Usul usul yaşlının halini soran bitiyor doktorum
Bana soruyorsun gençlikle aramı
Nerden geldin bilmem deştin yaramı
Çoktandır sormaz olmuştun halimi
Depreştirdin yaralarımı doktor bey
Yıllar önce kayıp ettim kendimi
Kimselere dökemedim derdimi
Felek elimden aldı nazlı yârimi
Bir hatırımı soran kalmadı doktor bey
Bacaklarda dokuma şalvar ayakta çarık
Koyunun başında bir garip yörük
Yokluğun içinde on bir tane çocuk
Değdi mi zahmete söyle doktor bey
Kara sabanla tarla sürüp işledim
Bitmez tükenmez çileyle yaşadım
Yine de bu işleri iyi başardım
Hayat boyu çileli geçti doktor bey
Garip Ramazan düştü unutmaz derde
Arada kalmadı açıldı perde
Yanlışım varsa sen doğruyu söyle
Hilaf var mı sözümde sen söyle doktor bey
Anlatım: Hasan Doğanay
Şiirler: Ramazan Koyuncu
Eylül 2023
GEÇMİŞTEN BUGÜNE
Babam anlatır biz dinlerdik
Dedelerimiz bir olmuş
Buraları alıp yurt tutmuş
Evler yapıp kök salmışız.
Dokuzlardı benim yaylam
Yıllar geçti aktı zaman
Bir vali geldi o an
Köy oldu o zaman.
Bütün köy bir oldu
Koyunlar kurban oldu
Kazanlar yakıldı, sofralar düzüldü
Kara çadır meydana kuruldu.
Dokuzlar adı oldu Özyurt
Yayla bitti köy olduk
Çocuktum ben sınırlar çizildi
Mücadele edildi çok vakit.
Önceden kalabalıktı buralar
Sonra yavaş yavaş azaldılar
Önce kış aylarında
Sonra yaz aylarında uğramaz oldular
Şimdilerde dördüncü kuşak
Kâtipler sülalesi kaldı
Direniyorlar emek veriyorlar
Baba ocakları sönmesin diye.
Kimi yaşlandı kimi hastalandı
Gelemez oldu köye
Genç kısım yerleşti şehire
Köyün kıymetini bilemedi kimse...
Bir mezarlık vardı köyde
Olmazdı hiç cenaze
Çünkü hiç kimse koymazdı
Götürürdü şehre.
Önce Meryem halam
Sonra Kerim ve Ali amcam
Hakkın rahmetine kavuştular
Köy mezarlığında yer aldılar.
Ziyarete gelirseniz unutmayın buraları
Mezarlıklar hatırlatır anıları
En acısı genç ölüm
Amca oğlu Abdurrahim...
Yazan: DURSUN KOYUNCU TATLISOY
14 Ağustos 2023
SİZLERDEN SONRA
Aşağıdan Fıstık Osman, yukarıdan Hacı Ramazan
Onlardır tüm şiirleri, beyitleri, ağıtları yazan
Kalmadı başka ne şair ne aşık ne de ozan
Sizler gidince kimler yazıp okuyacak emmiler
Kelamlarınızı yeni nesil kolay kolay anlamaz
Üzerine para da versen vallahi gelip dinlemez
Şimdiki gençlerin ilgilendiği rak, pop, caz
Sizler gidince beyitler öksüz kalacak emmiler
Sizlere imrendim, bende elime kalemi aldım
Satırların arasında kayboldum, dolaştım kaldım
Yazdıklarımı okuyunca ben de kendime güldüm
Bari sizler okuyunca acemiliğime gülmeyin emmiler
Benim meramım, sizlerden sonra çıraklar yetişmesi Sizler gibi dörtlükler yazıp tatlı tatlı atışması Dinleyenlerin silinmeli gönlünün, kulağının kiri pası Yokluğunuzda kimler silecek kulakların pasını emmiler
Sizlerden sonra korkarım kültürümüz yok olacak
Yazdıklarınız ileride bizlere birer hatıra kalacak
Kimseleri de yetiştirmediniz, yerlerinizi kimler alacak
Sizlerle beraber geçmişimiz yok olacak emmiler
Yazan: Sebahattin Koyuncu
01.08.2023
ÜÇKAPI KARAHACILI YÖRÜK DESTANI
Emin Uzun, 1940 doğumlu olup, Hacı Ese torunu ve Kocabıçak Hacı Ali’nin oğludur. Ailesi Karahacılı Yörüklerinden olup Çukurova-Üçkapılı yaylası arasında konup göçmüş, 1960’lı yıların sonunda artık yaylaya göçmeyi bırakmışlardır. Adana’ya yerleşmiş ve hayatını orada devam ettirmektedir. Kendisi hayattadır ve 83 yaşındadır.
Emin Uzun, 1960’lı yıllarda yaylada yapılan düğünlerde, havalandırdığı güzel türküler ile, halayları ile folklorik yönü iyi bilinen bir şahsiyettir. Karahacılı yörük folklorunun yaşatılması ve aktarılmasında önemli bir isimdir. Üçkapılı yaylasına konup-göçen Karahacılı obalarını yakından tanıyan, hatırlayan son Karahacılı Yörük Kocalarındandır. Aşağıdaki şiiri ile, 1950- 1960’lı yıllarda, Üçkapılı Yaylasında konup-göçen ve öbür dünyaya intikal etmiş ilk Karahacılı yörük kocalarını tarihsel sıra ile anlatan önemli bir destan ortaya koymuştur. Dönemin obalarını saydıktan sonra, hepsinin ruhuna “Fatiha “ ile bitirmektedir.
Bu tarihsel bilgiyi; Yörük sözlü anlatım geleneği ile bizlerle ve gençler ile paylaştığı için kendisine teşekkür ederiz ve uzun ömürler dileriz.
ÜÇKAPI DESTANI
Kırık Ali, Tuntaş, Mulla Ahmet hani
Kocabıçak girdi, Koca Ali fani
Ali Çavuş, Kara Ese, Tokuc’un Ali
Hepsini Toprak aldı Üçkapı
Ömer Osman, Altılı, Ömer Çavuşu
Tufan’ı, Duran’ı, Güne Karşı’yı
Kırık Mehmet ile halam Ayşe’yi
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Kırık sadık, Kılbıyık oğlu Musa’yı
Karsavuran, Hakim, Kaddir Köse’yi
Fakı Çavuş, Çolak, Kara Ese’yi
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Altındiş, Mustafa oğlu Ali’yi
Barbarı, kardaşı Gıcık Halil’i
Dokuzlar köyünden Kara Celi’li
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Gözüm gördü gündüz ile geceyi
Zemheri ayazı, tüttür bacayı
Kabakçı Ali’yi, Celil Kocayı
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Sakar vurur koyununa aşıyı
Göde Yusuf ile, Deli Başı’yı
Veli oğlu Mehmet Bey ile Deli Eşe’yi
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Ahmet Kia bu yaylaların Kia’sı
Katipler de Üçkapı’nın obası
Katip Ali onların babası
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Bayhan’larda Kara Şerfe oğludur
Enişte Haceli Garı oğludur
Kadı Hebip köklerine bağlıdır
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Kara Bayram, Kara Mulla, Kömürcü
Sadık Hoca, Koca Veli sonuncu
Ağalardan Avliya Mehmet birinci
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Emin okur isimleri sıradan
Canı alır, canı verir yaradan
Ne yiğitler gelip geçti buradan
Hepsini toprak aldı Üçkapı
Yazan: Emin Uzun
Temmuz 2023
RAMAZAN KOYUNCU’DAN MEKTUP VAR
Sayın Doktorum, önce yazacaklarımı sona koydum. Bir yılı geçti senin kitaplığı kayıp ettim. Sen bir yaşlı şiiri bulup gönderdin ve de o bahane oldu, kitaplığı geri buldum. Bir de ne göreyim, bizim aşıklar, ozanlar maşallah çoğalmış. Allah sayısını artırsın. Bu kadar genç âşık olunca, bizim pabucu dama atar dedim. Eh zaten de Fıstık hepsi fazla, “yaşlılar benden evvel ölsün” diyor. Olur ya yaşlı biraz göze batar dedim, bir de hatırlatma şiiri yazmış oldum bahaneyle. Her zaman diyorum, yaşlı bunamış çocuk sayılır. Cahillik başka mesele, kusura kalma oku ve siliver. Biraz vakit geçmiş olur. Ben hep öyle ediyorum spor niyetine! Selam ve de dua ile kal.
BENİ GERİLERE ATMA DOKTORUM
Yüce dağ başında türkü okudum
İplik iplik yüreğime dokudum
Aşk yolunda bülbül olup şakıdım
Beni gerilere atma doktorum
Sevda nehrin yüzerek geçtim
Aşkın şarabını bal diye içtim
Hayatın son baharında gül gibi açtım
Açan güllerim soldurma doktorum
Eğer beni gerilere atarsan
Ağır gelip yataklara düşersem
Eğer vadem yetip bu yolda ölürsem
Şehit diye yazdır mezara doktorum
Garip Ramazan’ı fazla atma geriye
Atar isen belki gider zoruma
Aha yaklaşıyorum yolun sonuna
Yine baş köşede durmam doktorum
Yazan: Ramazan Koyuncu
20.07.2023
GENÇLİK ELDEN GİTTİ
15 Temmuz 2023’de Doktor Yeğen “kocadım elden gitti gençlik” ağıdını göndermiş. Anlayabildiğim kadarıyla “senin aran nasıl kocalıkla” demek istiyor. Ben de şöyle cevap vermeye çalıştım.
Gençlik elden gitti yaşlılık tuttu yakadan
Can suyu kalmadı çekildi vucuttan
Rampayı bayırı bırak gidemem düzden
Kendi halimde kala kaldım doktor bey
Yürek yangın yeri oldu yanıyor
O kadar su sıkıyorum fayda vermiyor
Uğraştıkça alev şaha kalkıyor
Bu gidişle bitirecek beni doktor bey
Bir melhem yazda sızılar dursun
Yüreğimdeki yangın ortadan kalksın
Kırık kalbim bir huzur bulsun
Dinsin içimdeki sızı doktor bey
Seninle konuşmada tedavi olmak niyetim
Karardı bahtım kesildi canım
Garip Ramazan’ım bundan gayrı hayatın
Tadı tuzu kalmadı doktor bey
Yazan: Ramazan KOYUNCU
17.07.2023
HAZAN YELİ
Esti yine hazan yeli, kırdı dalı, döktü yaprağı,
Dört bir yana attı savurdu, tozunan toprağı,
Kökünden söküp atacak gibi, koca heybetli dağı,
Yelin karşısında duracak bende derman mı kaldı?
Ne bacı koydu ne gardaş, ne akraba ne de kuzenler,
Sıra ne zaman bana gelecek der oldu, canından bezenler,
Azrail geldiğinde, dur hele yapma diyecek mecalim mi kaldı? Daha doğmadan kara mı kara yazılmış alnıma, alın yazım,
Kimsem yok ki yapayalnızım, kime geçer ki benim nazım,
Doğruluktur özüm, her zaman Mevla'ya dönüktür yüzüm,
Ondan geldik ona gideceğiz, başka gidecek kapım mı kaldı?
Yazan: Sebahattin Koyuncu
10.06.2023
SEBAHATTİN KOYUNCU’DAN
Çocukluğumda zaman zaman gittiğim yaylalar aklıma geldi. Özyurttan üçkapılı yaylasına çıkınca yörük çadırlarından yayla adeta görünmezdi. Her çadırın önünde bir ocak tüterdi. Yayla cıvıl cıvıldı. İnsan sesine koyunların, kuzuların, sığırların sesi karışır, adeta bir melodi oluştururdu. Ancak son zamanlarda bu cıvıltının yerini sessizlik, çadırların yerini ise birkaç prefabrik yapılar almıştı. Çocukluğum aklıma geldi, hüzünlendim ve bu yok oluşu aşağıdaki dörtlüklerle dile getirmek istedim.
YOK OLUŞ
Atalarım yörüktür, sürekli konup göçerlerdi,
Yaylaklar için hep kekikli ve keklikli yaylaları seçerlerdi,
Kavurmayı, keşkeği ve bulguru yağlı yerlerdi ama,
Yanında da her zaman bol köpüklü ayran içerlerdi.
Konakları üzerlerinde bir kıl çadırdı, altlarında ise mitil ile halı,
Yoktu birçoğunun üzerinde dönüm dönüm tapulu malı,
Yedikleri genellikle bulgur aşı, çökelek varsa biraz da yağ idi ama,
Bir çökelekli, yağlı bazlamaya değişmezlerdi kaymaklı balı.
Yayla çadırdan geçilmez, her çadırın önünde ocak tüterdi,
Yaylanın otu, çimeni, suyu bereketliydi, herkese yeterdi,
Herkes karınca misali çalışır, kışlık erzaklarını hazırlarlar,
İhtiyaç fazlasını da öte beri almak için pazara götürüp satardı.
Devir değişti artık, yeni nesil nedense hiç heves etmiyor,
Yaylalar boşaldı artık, ocaklar yanıp bacalar tütmüyor,
Herkes dost meclisinde hikayesini anlatıyor, lafını ediyor ama,
Kimse rahatından taviz verip, zaman ayırıp da ata yurduna gitmiyor.
Böyle giderse yörüklük hikayelerde, anılarda kalacak,
Zannedersem bir gün bizim yörüklüğün de miadı dolacak,
Artık yeni nesil teknoloji bağımlısı, birer sosyete olmuş,
Gidişatları hiç de hayra alamet değil, acep sonları ne olacak ?
Yazan: Sebahattin KOYUNCU
08.01.2023
KENDİ DERDİNE YANSAN NE OLUR
Ben çıkamam yüce dağın düzüne
Her dost diyenin bakmam yüzüne
Nedir derdin bilmem bu kadar kişiler ile işin ne
Birazda kendi derdine yansan ne olur
Karlar yağar yüce dağın başına
Bir gün soğuk su dökerler pişmiş aşına
Sorarım sana benimle işin ne
Sen kendi derdine yansan ne olur
Ozanlar aşıklar sadıktır sözü
Birazda hakka bağlıdır özü
Dertlidir yüreği yanıktır sazı
Biraz hakikati öğrense ne olur
Yazan: Ramazan Koyuncu
22.08.2022
BENDEN EVVEL
Kadir Mevla’m senden bir dileğim var
Ne olursun bu dileğimi kabul et
Benden önce ölecek birçok kişi var
Bunlar benden evvel ölse ne olur
Topal İncirli’yi yedi doymadı
Deli Bekir dağda odun koymadı
Hafız Hacı Geti geldi ölmedi
Üçü benden evvel ölse ne olur
Bohçacı dersen şaşırmış şaşkın
Baktım Tokuç Hösün görünür düşkün
Şu senin Kirve İsmail Aşkın
O da benden evvel ölse ne olur
Yaylanın soğuğu oluyor azgın
Abbas Kara dersen görünür üzgün
Topacığı gördüm canından bezgin
O da benden evvel ölse ne olur
Elektrikçi evde dönmüş uşağa
Ahmet Soyer bağlı kalmış döşeğe
Gırmanaslı binmez olmuş eşeğe
O da benden evvel ölse ne olur
Bu sene mevsimler hep döndü güze
Doğan Göçer ise çıkmadı düze
Yozçu’nun yaşı da dayandı yüze
O da benden evvel ölse ne olur
Hanifi Doğanay kurum kurum kuruyor
Kasap Ali de gıdım gıdım yürüyor
Bayramoğlu da boşa kafa yoruyor
O da benden evvel ölse ne olur
Elli dana aldım yarısı yağır
Kiminde döş yok, kiminde bağır
Osman Göçer’inde kulağı sağır
O da benden evvel ölse ne olur
Fıstık Osman derki gelme nazara
Kızmasınlar benim gibi yazara
Hepsinin soykasını da pazara
Toplasam da satsam emme ne olur
Yazan: Osman Ayduttu (Fıstık Osman)
14.08.2022
ÇİĞDEM'İN DÜĞÜNÜ
Ramazan Koyuncu, Özyurt Köyü’nün son çınarlarındandır. Oğlu Prof. Dr. Murat Koyuncu’nun biricik kızı Çiğdem’in 02 Temmuz 2022 tarihinde Ankara’da düğünü vardır. Dede yaşlanmıştır, gönlü düğüne gitmek ister, ama sağlık sorunları buna müsaade etmez. Akşam duygulanır, duygularını aşağıdaki dizelere döker.
ÇİĞDEM TORUNUN DÜĞÜNÜ
Çiğdem torunun dügünü Ankara’ya kuruldu
Dede yaşlı yüreciği yoruldu
Baba anne hasta beli iyice eğildi
Biz düğüne varamadık be oğul
Dayının davul sesi goygun geliyor
Zurna sesi çiğerimi deliyor
Düğüncüler gelmiş kına yakıyor
Biz dügüne varamadık be oğul
Doktorun davulu yüreğimi hoplattı
Zurna sesi Ankara’yı oynattı
Çankırılılar benim gelin ile oğlanı ağlattı
Biz düğüne varamadık be oğul
Bacı kardaş koşa koşa vardılar
Yaren yoldaş gelip size destek oldular
Gönlünüzde bir taht kurdular
Hepisinden Allah razı olsun be oğul
Garip Ramazan’ım dertlidir dertli yazar
Doktorun davulunun sesi içimi burkar
Evlattan ayrılmak ana babanın yüreğini yakar
Allah mesut etsin be oğul
VUR DOKTORUM SEN DAVULUNA
Doktor davulunu çalar
Benim gelin ile oğlan ağlar
Yaren yoldaş varmış halay çeker
Vur doktorum sen davuluna
Ankara’ya düğün dernek kurduk
Çiğdem kızı gelin ettik
İçin için ağıt yaktık
Vur doktorum sen davuluna
Doktor Mehmet hazırlamış düğün derneği
Sipariş etmiş davul ile zurnayı
Hatırlamış atalardan gelen günleri
Geçmişimizi yaşatalım be doktor
Pasta börek ne olduğunu bilmeyiz
Kavurmayla keşkek baş tacımız
Peynir ekmek çantamızda azımız
Geçmişi unutmayalım be doktor
BİLMEM NASIL OLUR HALİMİZ BİZİM
Karadır bahtım ağırdır yüküm
Yıllardır çekerim bitmedi derdim
Kırıldı dallarım kurudu köküm
Bilmem nasıl olur halimiz bizim
Dede boynu bükük nene var hasta
Gidenler gitti kalanlar yasta
Biz de hasret kaldık yare dosta
Bilmem nasıl olur halimiz bizim
Yaz bahar geldi çiçekler açmaz
Şeyda bülbül konup dalında ötmez
Gam kasvet çöktü başımdan gitmez
Bilmem nasıl olur halimiz bizim
Güllerin yerini hep diken almış
Gidenler gitmiş isimler kalmış
Dünyanın gidişi acayip olmuş
Bilmem nasıl olur halimiz bizim
Garip Ramazan’ım yaşımı aldım
Yıllardır uğraştım menzil alamadım
Kendi dertlerime çare bulamadım
Bilmem nasıl olur halimiz bizim
Yazan: Ramazan Koyuncu
Temmuz 2022
RAMAZAN KOYUNCU’DAN MEKTUP VAR
Sayın Doktorum herkes mesleğine göre iş yapar. Ben ise çoban olunca meslek koyun gütmek, senin ise meslek doktorluk elbet hasta bakmak. Elimde ilaç olacak bir şey yok. Benim sana kendimi anlatmama da gerek yok. Beni biliyorsun, tahsil yok, kültür yok! Artık eksiğimizi sen tamamla.
Selam ve dua ile kal.
SOHBET EDECEK ZAMANIN VAR MI?
Dinle sözlerimi sen Doktor Mehmet
Benimle sohbet edecek zamanın var mı?
Gül gönderem sana ben demet demet
Alıp koklayacak zamanın var mı?
Kayseri’ye atmış idin temeli
Herkesin kendine göre vardı emeli
Çeşme yaptırmıştın Eşme Pınarı
Gelip suyunu içecek zamanın var mı?
Kayseri’de geçti bütün ömürün
Dertler dinleyip yaralar sardın
Eşe dosta yarene elin uzattın
Daha uzatacak ellerin var mı?
Garip Ramazanım söylüyor sözü
Yüksekten bakarsan görürsün düzü
Ta ezelden beri gelir yüreğimdeki sızı
Bir ilaç yapacak zamanın var mı?
Yazan: Ramazan Koyuncu
29.01.2022
BURUK GEÇTİ MEZARI ZEYNEB’İN
Ramazan Koyuncu’nun Doktor Mehmet Doğanay’a 26.07.2021 tarihinde gönderdiği Kurban Bayramı kutlama şiiri.
Mezar oldu şu Niğde’nin merkezi
Hiç kimseler çekmesin benim çektiğim zahmeti
Kitap yazar anasından hiç bahsetmez oğlu Ahmet’i
Bu yılda buruk geçti mezarı Zeyneb’in
Kayseri’dir Doktor Mehmet’in uğrak yatağı
Yokluğunda kurudu Zeynep kadının otağı
Sazlı Ova olmuştur ormancının yatağı
Bu yılda buruk geçti mezarı Zeyneb’in
Adlarını sayamadım on bir idi yavrular
Çekinmeden varın hepsi de misafirini ağırlar
Bazıları da vardır analarını sayıklar
Bu yılda buruk geçti mezarı Zeyneb’in
Garip Ramazan’ın yolu geçer bir an oradan
Dua edelim ona da uzun ömür versin yaradan
Rahatsız olan olur mu bu şiiri yazandan
Bu yılda buruk geçti mezarı Zeyneb’in
Yazan: Ramazan Koyuncu
26.07.2021
RAMAZAN KOYUNCU’DAN ŞİİR
"Doktorum bir anda kayboldun, uzun gittin. Ben de hiçbir şey yazamadım. Karşılık olmayınca bir şey de yazılmıyor. Fakat sen analara söylemiş bir ağıt gönderdin. Ona cevap olaraktan yazıyorum. Beni bir dinle”.
Bu yıl gelir mi bilmem Özyurt'un yazı
Vücudumu sardı bir ince sızı
Geç de olsa sen hatırladın bizi
Benim derde çare yok mu doktorum
Yeğen doktor derim başka diyemem
Fazla sitem edip sana kıyamam
Kendi yaramı da kendim saramam
Benim derde çare yok mu doktorum
Analar yavrusuna ciğerden yanar
Ayağı taşa değse bağrına basar
Çocukları arkasından ağıtlar yakar
Buna da bir çare yok mu doktorum
Yazan: Ramazan Koyuncu
Mart 2021
Fıstık Osman Kayseri Erciyes Üniversitesi'nin baş tabibi Prof. Dr. Mehmet Doğanay'a soruyor:
Ata Dede yurdunu ziyaret ettin
Haklıyı haksızı seçtin mi hocam
Nereden geldin de nereye gittin
Dokuzlar Beline bittin mi hocam
Hep yol olmus Dokuzların yöresi
Ne hatırı kalmış ne de töresi
Çoğunun içinde varmış yarası
Bayramoğlu yolundan geçtin mi hocam
Evliyanın evleri tarihi eser
Hanifi de Bayram Oğluna küser
Muhtar İsmail de yel olmuş eser
Hanifi Ağanın yolundan geçtin mi hocam
Çayırı çimeni yeşil sarısı
Sağında solunda uçar arısı
Eşmede çeşmede yatar sürüsü
Muhtarın yolundan geçtin mi hocam
Balık gölünün de nedir lehçesi
Viran olmuş Celil ağanın bahçesi
Mahmut Doğanay da gecelerin gecesi
Mahmut un yolundan geçtin mi hocam
Katip Hösün atmış kederi gamı
Oğlu Ali balığa yapıyor zamı
Her sene yıkılır Fıstığın damı
Fıstığın damı gezdin mi hocam
Tüfeğimle Kızıl Ören'e geçerdim
Kekliği tavşanı yerde seçerdim
Dolanır Eşme Pınar suyumu içerdim
Sen Eşme Pınar'dan içtin mi hocam
Gördüm Eşme Pınar içler acısı
Ne hocası bakmış ne de hacısı
Ot basmış içinde oynar böcüsü
Bu tarihe bir el attın mı hocam
Dokuzlardır yurdumuzun sınarı
Soğuk olur o yörenin pınarı
Fıstık Osman'da bu yaylanın çınarı
Benim obaları gezdin mi hocam
Yazan: Osman Aytuttu (Fıstık Osman)
2015
HALA OĞLU MEHMET KOYUNCU’YA AĞIT
Evliyaoğlu Mehmet’in kızı Hürü, Ömer Koyuncu ile evlidir. Bu evlilikten iki kız ve bir oğlan olur. Oğlanın adı Mehmet konur. Hürü, gençliğinde “Hürü Balı” olarak anılır. Belli yaştan sonra da herkesin halasıdır. Hürü Hala’nın oğlu Mehmet, yakınları tarafından “Hala Oğlu” olarak çağrılır, herkeste onu “Hala Oğlu” olarak bilir.
Hala Oğlu Mehmet, 1943 yılında doğmuş, hayatının önemli bir kısmını Özyurt Köyü’nde hayvancılık yapmakla geçirmiştir. Daha sonra çocuklarının eğitimi bahane edilerek Niğde’ye yerleşmiştir. Yetmişini devirince sağlık sorunları başlamış, işitme kaybı ilerledikçe iyice içine kapanmış, Korona karantina günleri kendisini evde bunaltmıştır. Camilerin açılması ile, öğle namazlarını evinin yakınındaki camide kılmaya başlamıştır. Bu camiye giderken tren yolundan geçmektedir. 25 Haziran 2020, Perşembe günü yine aynı camiye gider. Tren yolunu geçerken, tren sesini duymaz. Artık dönüş yoktur.
Bu olayı duyan herkes gibi, Ramazan Koyuncu’da etkilenir ve aşağıdaki ağıtı yakar.
Uzaktan duyulurdu seslerin
Hala Oğlu’na nasıl gıydın
Yüreğimi ezim ezim ezdin
Görmedin mi gara tren
Vücudu param parça oldu
Yaren yoldaş duyan geldi
Sebep gara tren oldu
Görmedin mi gara tren
Yollar geçit vermedi mi
Tren düdük çalmadı mı
Kulak ağır duymadı mı
Nasıl gıydın gara tren
Düdüğünü uzun çaldı
Yüreğimin başı yandı
Mehmed’ime nasıl gıydı
Acımadın mı gara tren
Yokmuydu bir geçidin
Ecel şerbetini sen içirdin
Vücudunu nasıl biçdin
Acımadın mı gara tren
Vakit öğlen olmadı mı
Hoca sela vermedi mi
Mehmed’im hiç duyman mı
Acımadın mı gara tren
Birini verdik yetmedi mi
İki aldın doymadın ki
Ağıt yapdım, yanmadın ki
Ne diyeyim gara tren
Garip Ramazan’ım benzin soluk
Kanlar akmış oluk oluk
Dilim söyler, yürek yanık
Ne diyeyim gara tren
Yazan: Ramazan Koyuncu
KARANTİNA GÜNLERİ
Bahar geldi güller açtı
Bu acı rüzgâr nerden esti
Ben evde durmaz idim
Korona geldi esir etti
Taçlı korona süslü korana
Elinden geleni ardına koyma
Bugün bana yarın sana
Bir lokma yeter bana
Tacın tahtın senin olsun
Bir nefes sıhhat yeter bana
Tüm güzellikler senin olsun
Suyla sabun yeter bana
Açıldı goncalar güller
Ayrı kaldı körpe kuzular
Kimi hastanede kimi evdeler
Bir selam yeter bana
Korona geldi arayı açtı
Bugünlerde hayatın tadı kaçtı
Doktorlar bu işe ölçü biçti
Yaz baharım döndü kışa
Korona bizim arayı açıyor
Selam versen kişi geri kaçıyor
Nedir bu hal aklım şaşıyor
Bizi muhannete muhtaç etme
Nerde kalır nerde gezersin
Azıyla yetinmez çoğu istersin
Tacına tahtına güvenme
Bir gün olur sende gidersin
Korona dedikleri ciğerden dalıyor
Bakan filyasyon olmuş geri tarıyor
Doktor maske takmış virüs arıyor
Ciğer pare pare yürek dağlıyor
Hasta yatakta çaresiz nefes sayıyor
Hemşire etrafında pervane dönüyor
Polis yoldan virüs yürekten bağlıyor
Elim kalkmaz oldu içim kan ağlıyor
Viran oldu dünya karalar bağlıyor
Hapishane oldu evler güneşi arıyor
Hasret kaldı gönül öpülesi eller arıyor
Zindan oldu dünyam güneşin hani
Aşı dediler şimdi yoktur
Olsa bile kime haktır
Umut kesilmez Mevla’dan
Bu da bizim dilektir.
Aman doktor canım doktur
Bu derdin ilacı yoktur
Allah’tan ümit kesilmez
Arayana dermanı çoktur.
Ey Yüce Rabbim! Dayanma gücü ver sağlık çalışanlarına!
İnsaf yok mu bunca feryada,
Tükendi umudumuz battı deryada, dedirtme ya Rabbi!
Elbet bir şifa vardır Kadir Mevla’da,
Tüm dualarımız sağlık çalışanlarına, Âmin!
Yazan: Hasan Doğanay
YAYLALAR (Karantina günlerinde yayla özlemi)
Bahar gelince göçler Çukurova’dan düzülürdü
Üçkapılı yaylası tarlabaşı çadırlar dizilirdi
Dağlarında sürü sürü koyunlar gezinirdi
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Güz gelince koçlar koyuna salınırdı
Mart dokuzuna hesaplar sıkı tutulurdu
Karakışında kara kara dışarı bakılırdı
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Haziran ayında güzeldir havası baharı
Elvan elvan sarı çiçek bürünür çayırı
Özlemdir dağ bayır soğuk sulu pınarı
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Haziran ayında nadas tarlalar sürülür
Ağustos ayında oraklarla ekinler biçilir
Soğuktur pınarları su testiden içilir
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Pınardan gelir eli testili başı yazmalı kızlar
Koyunlar dağda, torlukta tutulur kuzular
Uzaklarda çoban ıslıkları için sızlar
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Derelerinde keklik sürü sürü ötüşür
Vakti gelince koyun kuzu meleşir
Eskiler akla gelince için depreşir
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Gezdim dünya alemi unutamadım yaylayı
Ne çadır kalmış ne davul zurna düğün alayı
Her biri savrulmuş bir yana açmış arayı
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Gitsem dolaşsam dağını taşını deresini
Özledim eğilip pınarlarından su içmesini
Unutamadım gece baş koyduğum kevenini
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Söyle yaylalar söyle kimler geldi kimler geçti
Söyle söyle kurban olam yaylalar, yaylalar
Söyle yaylalar söyle kimler kondu kimler göçtü
Söyle söyle kimler kaldı kimler muradına erdi.
Yazan: Hasan Doğanay, 01.05.2020
YAYLAMIN YOLU
Yapmadılar bu yaylamın yolunu
Birgün olur yaparlar mı bilmiyom
Hep kırdılar budağımı dalımı
İnsaf eder sararlar mı bilmiyom
Yaylamız da Üçkapının yöresi
Kalmamış köyümün tası töresi
Sanki içlerinde varmış yarası
Kapanır da iyi olur mu bilmiyom
Nisanda eriyor yaylanın karı
Bağırsağın yolu hep kaldı yarı
Üçkapı, Özyurt, Uluağaç muhtarı
Kazık mı attılar gene bilmiyom
Gölete kavuşmuş Maden bağları
Asfalt olmuş Üçkapının dağları
Hep mi öldü benim köyün ağaları
Bilal Hoca ne susuyooor bilmiyom
Vekiller çağırdım vali çağırdım
Bakanlar çağırdım başkan çağırdım
Aldım sazımı da türkü çığırdım
Ali Nobel taş mı koydu bilmiyom
Fıstık Osman der ki kimin nesine
Benim köylüm kulak versin sesime
Saygı duydum şapkasına fesine
REİS bunu duyar mı bilmiyom
Yazan: Osman Aytuttu (Fıstık Osman)
Mayıs 2021
KORONA GÜNLERİNDE KÖY ÖZLEMİ
Şehrin havası bize gelmedi
Köyümüze geri göçelim gayrı
Nerden çıktı bilmem korana belası
Köyümüze geri göçelim gayrı
Güzel olurdu köyümüzün havası
Yükseğinden görünürdü ovası
Yokmu ola bu derdin çaresi
Köyümüze geri göçelim gayrı
Çoluk çocuk kalmadı gitti
Ayrılık ateşi sinemi yaktı
Korono yaygarası belimi büktü
Köyümüze geri göçelim gayrı
Garip Ramazan’ım oturup derdini döker
Korana gelirse çiğerim söker
Köyde çekdiğimiz çileler yeter
Ahirete hazırlık yapalım gayrı
Yazan: Ramazan Koyuncu
NE KORKARSIN
Gece yattım gündüz yattım
Yaşlandığıma pişman ettin
Oturup bir destan yazdım
Ne korkarsın bu ölümden
Ölüm Allahın emri
Derdi veren derman verdi
Eben deden nerde kaldı
Ne korkarsın bu ölümden
Değme elini elime
Değme yaşlının keyfine
Ölürsem gel gir salıma
Ne korkarsın bu ölümden
Ozan gibi oturup destan yazar
Maşallah de değmesin nazar
Ölürsem kazın bana mezar
Ne korkarsın bu ölümden
Garibandır garibin adı
Kalmadı Türkiye’min tadı
Ortalığı bir yaygara aldı
Ne korkarsın bu ölümden
Yazan: Ramazan Koyuncu
KORONAVİRÜS GÜNLERİ
Virüs sınırdan içeriye girdi
Yaşlının ağzının tadıda kaçtı
Caminin kapısına bir kilit astı
Benden yaşlılara bir selam olsun
Türkiye'min üstünde bir kara bulut
Ayrı düştük artık dünyayı unut
Korona ortalıkta atıyor cirit
Vardığı yerlere bir selam olsun
Garip Ramazan'ım hep dertli yazar
Yasaklandı yaşlıya çarşıyla pazar
Türkiye'min üstünde bir musibet gezer
Kalan yaşlılara bir selam olsun
Yazan: Ramazan Koyuncu
YETER KORONA
Profesör doktor aldın
Çocukları yetim koydun
Dünyayı yedin doymadın
Yeter artık git korona
Düşman gibi karşımda durdun
Sağlık çalışanlarına da darbe vurdun
Nice doktorlara kıydın
Yeter artık git korona
Yazan: Ramazan Koyuncu
AŞKIMIZ MAHŞERE KALDI EMİNEM
Türkmen sürüsüde gelir anam aklı karalı
Kimisi uzaktan gelmişte kimisi buralı
Âşık kerem gibide anam yüreği yaralı
Aşkımız mahşere kaldı Eminem
Yıkamadım mendilimi bağladım dala
Derdimi döktüm o yeşil şala
Boyları uzunda anam gözleri ela
Aşkımız mahşere kaldı Eminem
Hayal hayal oldu da karşı ki dağlar
İlkbaharda kurudu bu bizim bağlar
Al duvak içinde Eminem ağlar
Aşkımız mahşere kaldı Eminem oy oy
Dağıttılar da tuzağın fendini
Eminem gelin olmuşta attan attı kendini
Kavuşmamız mahşere kaldı Eminem oy oy
Uzattımda elime alamadım o karı
Dertliyim ağlarım ben zarı zarı
Aldırdım elimden o nazlı yâri
Yarası mahşere kaldı sevdiğim oy oy
Hamuru yoğurmuşta asılı elek
Çok yalvardım Rabbime kabul olmadı dilek
Yar benim gönlümde sanki bir melek
Yar senin aşkına yanar ağlarım oy oy
Sıra sıra Selvilerin sırası
Hayalimden gitmez kaşların karası
Silinir mi yüreklerin yarası
Yar senin aşkına yandım ağladım
Yazan: İsmail Koyuncu
BANA DÜŞÜYOR
Karahacılı Yörükleri her yıl 15 Mayısta Çukurova’dan Üçkapılı yaylasına göçerler. Eylül 15'te de geri dönerler. Burada beş altı çoban kalır. Fıstık Osman da bunlara dahil olur. Bu kalış onbirinci aya kadar (Kasım ayı) sürer. Adana’dan köyün ileri gelenleri şu Fıstık Osman’ın halini görelim derler. Bir arabaya dolar, gelirler. Kadı Mehmet, Selaaddin Soylu, Dobi Hasan. Bu arada Fıstık Osman’ın hali perişandır. Buradaki yaşamını bize anlat derler. Senin perişan halin bizi mutlu etti derler. Yenip içildikten sonra Fıstık Osman alır sazı eline, başına gelenleri bir bir anlatır;
Üçkapılı yaylasına attım bir yatak
Bin altı yüz koyunda on dokuz köpek
Bir kara tencerede beş altı tabak
Vallahi yıkamak bana düşüyor
Bize çağırıyor bu yazı yaban
Bir araya gelmez beş altı çoban
Herkesin sırtında bir batman kaban
Getirip götürmek bana düşüyor
Kimisi zorlarda, kimisi horlar
Dışarı çıkamam köpekler hırlar
Ef onaltı gibi gelirken gürler
Yemek pişirmekte bana düşüyor
Sobayı yakarsın, çayın demlenir
Dertli dertli çalsan hemen gamlanır
Bölersin derdini geri tümlenir
Yatağı sermekte bana düşüyor
Çoban değil bunun hepisi ölü
Çarşamba günleri dalıyor böcü
Süt yoğurt tutmamış ne kadar acı
Götürüp dökmekte bana düşüyor
Fıstık Osman derki halimiz harap
Bizi bu dağlardan sen kurtar Ya Rab
Ne rakı dindirir ne de bir şarap
Teselli etmekte bana düşüyor
Yazan: Osman Aytuttu (Fıstık Osman)
NAZLICAN’A VURULDUM
Emin Uzun’un ailesi, Kocabıçak’lar olarak anılır, Karahacılı Yörüklerindendir. Bu aile Çukurova-Üçkapılı yaylası arasında konup göçmüşlerdir, 1960’lı yıların sonunda artık yaylaya göçmeyi bırakmışlar, Adana’ya yerleşmişlerdir. Emin Uzun, 1940 doğumludur. Kendisi on sekiz yaşına geldiğinde, yakışıklı bir Yörük delikanlısı olmuştur, gönlüde bir Yörük kızına kaymıştır. Kızın ailesi bu sevdaya izin vermez. Seksen yaşına merdiven dayamış olan Emin Uzun bu sevdayı hiç unutmaz. Bakın bu sevdayı 2019 yılında bize nasıl anlatır;
Nergizler açıldı güzel kokulum
Yana tarar selvi boylum kekili
Uzun saçlar ince bele dökülür
Nazlıcan’ın saçlarına vuruldum
Boğazına takmış gırmızı akik
Örmüş saçını bak bükük bükük
Kirpikleri uzun kaşına dökük
Nazlıcan’ım gaşlarına vuruldum
Siyah şalvar giyer başı pürgülü
Ceketi Kırmızı elde örgülü
Yüzleri Kırmızı sanki nargülü
Nazlıcan’ın yüzlerine vuruldum
Gözlerine çekmiş siyah sürmeyi
Sıralarım kola altın burmayı
Yükseklerde uçan telli durnayı
Yerde gördüm bakışına vuruldum
Siyah saçlarını sallar yüzüne
Hayran kaldım Nazlıcan’ın nazına
Gönül verdi bir gün Emin Uzun’a
Nazlıcan’ın nazına vuruldum
Evinizin ardı derin bir guyu
Guyudan alıyor Nazlıcan suyu
Hiç aklımdan gitmez sallanan boyu
Nazlıcan Nazlıcan unutamadım
Kuyunun başında uzun bir kavak
Örtemedim başına kırmızı duvak
Yandım kül oldum gel de sen bir bak
Nazlıcan Nazlıcan unutamadım
Güneş doğdu selvi boylum tepeden
Şavkı geldi bana güzel küpeden
Selamını aldım elde helkenden
Nazlıcan Nazlıcan unutamadım
Emin’den Nazlıcan’a selamlar
Düğün yapsam toplanırdı alemler
Nasıl yanlış yazdı bilmem kalemler
Nazlıcan Nazlıcan unutamadım
Yazan: Emin Uzun
RAMAZAN KOYUNCU’DAN SELAM VAR!
Ben Niğde Özyurt köyünden Ramazan Koyuncu, köyümüze ilk yerleşim 1940’larda olmuş. Burası ufacık bir Yörük köyüdür. Geçim kaynağımız hayvancılık ve rençberliktir. Geçim zor olduğundan gençler çoğunlukla okuyup dağıldılar. Köyde biz yaşlılar kaldık. Günlerden bir gün gezerken, birileri rast geldi; sohbet ederken bizim okuyanları sordu. Köye dönen var mı? Dedi. Düşündüm köye dönen yok. Herkes, reyde hür gardaş dedim. Eve geldim, defter kalemle işte böyle sohbet etmiş olduk. Okuyup ayrılan yeğenlerin, beni hoş karşılayacağınızı biliyorum, selam olsun.
Bizim okuyanlar gitti köye dönmüyor
Bizim köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Bir kerecik köye selam veren olmadı
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Kimi yüksek yerden yazlıklar almış
Yaşlıların gözü yollarda kalmış
Ananın babanın ciğeri yanmış
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Tahsil yaptı adamlar köye dönmüyor
Onun için köye yağmur yağmıyor
Ananın babanın yüzü gülmüyor
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Kimi Edremit dedi kimi Bodrum
Yazdım yazdım hiç bitmedi satırım
Dost yanında hiç olmadı hatırım
Köyün yüzü ondan gülmedi gardaş
Bir mühendiz var yüksek evler yapıyor
Gelirler mi diye dönüp dönüp arkasına bakıyor
Onunda usul usul pili bitiyor
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Kimi dokdor oldu kimi mühendis
Çok uğraşdık boşa çıkdı elimiz
Konuşsak da sevinmedi yüzümüz
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Bu garibanım bir dertli ozan
Defteri aldı mı hep dertli yazan
Mecnun olup bazen dağları gezen
Onun için benim yüzüm gülmedi gardaş
Kimi subay oldu yapıyor pilan
Kiminin üstüne çekerim tapan
Elime alsam bir kötü sapan
Taş atmaya gücüm kalmadı gardaş
Çakmağı çaktı yaktı fitili
Kalkıp toplayamadım bende sitili
Sağlam atmışız köye mitili
Toplayıp göçmek zor oldu gardaş
Garip ramazanım böyle dert yanar
Ağlaya ağlaya gözleri oluyor pınar
Eller duyarsa el bizi kınar
Köyün yüzü bundan gülmedi gardaş
Yazan: Ramazan Koyuncu
YAŞAM MÜCADELESİ
Köyde hayatımız zor koşullarda yaşam mücadelesi vermekle geçti. Bu süreçte, bizler hayatın zorluklarını, yokluklarını, güzel günlerini gördük. Şimdi 83 yaşındayım, bu günlere geldik. Bu günlere gelen ben Ramazan Koyuncu, bu hayatı şöyle anlatmaya çalıştım;
Orakla tarlalarda ekinler biçdik
Ekmek bulamadık yerine suları içdik
Bazı geceleri uykudan geçdik
Bizim günlerimiz çileli geçti
Öküzle düven sürdük harmanda
Harman kaldırırdık uzun zamanda
Bazen de üstümüze çökerdi kör dumanda
Bizim günlerimiz çileli geçti
Çoluk çocuk koyunları güderdik
Uyku gelse keçelerde yatardık
Yufka ekmekten yanı gevrekli yapardık
Bizim günlerimiz çileli geçti
Yazan: Ramazan Koyuncu
KÖY ÖZLEMİ
Bir seher vakti uğradı yolum
Sen ne hallere dönmüşsün köyüm
Tükenmiş kalmamış bildiğim elim
Şimdi ne hallere gelmişsin köyüm
Yaz gelince çiçeklerin açtımı
Baloğlunda pınarların coştumu
Kayalıklarda kekliklerin öttümü
Bir garip hallere dönmüşsün köyüm
Ne güzel görünür yaylanın yolu
Yaz geldimi açar lalesi gülü
Pazar döleği yedi bitirdi beni
Şimdi ne hallere dönmüşsün köyüm
Yaz gelince pınarın suları coşmuş
Lalesi gülleri açmadan solmuş
Hatır gönül kalkmış sevgi kalmamış
Ne hallere döndün sen böyle köyüm
Garip Ramazan unutmaz eski günleri
Hayal eder o gezdiği yerleri
Coşkun akar Akdere’nin suları
Sen neden garip kaldın be köyüm
Yazan: Ramazan Koyuncu